29/03/2024
  • 23:11 Kaf Suresi
  • 22:45 Beled Suresi
  • 17:27 Mürselat Suresi
  • 15:07 Hayat Devam Ediyor
  • 00:35 Arzularına uyma seni Haktan saptırır

İnsanın yaratılış gayesi, hayat ve kâinat bütünlüğü içinde hareket ederek, kendisini yoktan var edip çeşitli nimetlerle donatan yüce Allah’a kulluk yapmaktır. Bu kulluğun hangi esaslara göre yerine getirileceği hususu Kur’an’ı Kerim’de bildirilmiş, Resullerin uygulamalarında gösterilmiştir. Kulluk ancak bu esaslar (Kur’an=Vahiy ve Sünnet=uygulama) ölçüsünde yerine getirildiği zaman bir anlam ifade eder ve Rıza-i İlahiye’ye uygun olur.
İnsanın yaratılışından bugüne kadar, çeşitli dönemlerde insanlardan bir kısmı hatta çoğunluğu kulluk bilincini kaybetmiş, yüce Allah’ın indirdiği esasların dışına çıkmışlardır. Vahyi ölçünün dışına çıkan insan, bunun yerine ya kendi hevasını ilahlaştırıp ona tabi olmuş ya da başkalarını ilahlaştırarak onların istek ve arzularına, kanun ve hükümlerine göre hareket etmiştir.
Zaman içinde Allah’ın indirdiği esaslardan uzaklaşan insanları yeniden vahyi ölçülere yöneltmek için hemen her dönemde, ya bizzat vahiyle görevli olan resuller gönderilmiş ya da vahyi gerçekleri insanlara hatırlatan Tevhid erleri ortaya çıkmıştır. Kur’an’ı Kerim’de bunlardan örnekler verilir.
Kendi hevalarını ilahlaştırarak böbürlenen, kibirlenen, küçücük akılları ve cılız yapılarıyla kendilerini Kaf dağında gören nice şahıslar, yüce Allah’ın kendilerine ihsan ettiği nimetleri kendilerinden bilmişlerdir. Bununla da yetinmeyen bu sapmış kişiler, kendilerine verilen nimetleri kullanarak Allah’ın kullarına zulmetmeye kalkışmışlardır. Kendilerine yapılan uyarıları duymazlıktan gelen ya da umursamayan müstekbir zalimleri, yüce Allah (cc), kimilerini mallarıyla beraber, kimilerinin yalnızca mallarını, bir kısmının da bizzat kendilerini yerle bir etmiştir. İşte bunlardan birkaç örnek:
Yüce Allah’ın kendisine verdiği gücü ve otoriteyi kendisinden bilerek, insanlar üzerinde zorba bir idare kuran, kendisini ilah (28/38) ve rab (79/24) zannederek kendisine itaat edilmesini isteyen (26/29), itaat etmeyenleri ise en acımasız bir şekilde cezalandıran (7/124), kazıklar sahibi (89/10) Fir’avn’ı, yüce Allah (cc), zelil bir duruma düşürmüş, rabbi olduğunu iddia ettiği Kızıl Deniz’de (43/51) korkunç bir şekilde boğmuştur (20/78).
Kendilerine indirilen esasları, çeşitli hile ve oyunlarla, karıştırarak hevalarına göre tevil edip haddi aşan deniz kıyısındaki o fasıkları ve onların hakkı batıla karıştırmalarına ses çıkarmayan nemelazımcıları, yüce Allah (cc), onların tümünü; kibirlerinden, hakkı batıla bulaştırmalarından, gerçekleri, küçük çıkarları nedeniyle gizlemelerinden ve kendilerine yasak kılınan şeylerden vazgeçmemelerinden ötürü zulmederek fıska girdikleri için aşağılık maymunlar yapmıştır (7/163-166).
Yüce Allah’ın ihsan ettiği malı, vahyi ölçülere göre kullanmayıp, bu malla öğünen, yoksulların haklarını vermeyerek zulmeden, verilen nimetleri yüce Allah’a yaklaşmak için vesile yapmayan, bu nimetleri verdiğinden dolayı şükretmeyen kimselerin güzellikler sembolü mallarını yüce Allah (cc) yerlebir etmiş, kimilerini sel sularıyla (34/15-16), kimilerini kavurucu bir kasırga ile (68/17-33), kimilerini de yok ederek (18/33-42) cezalandırmıştır.
Yüce Allah’ın verdiği maddi değerleri, kendi kıt akıllarıyla kazandıklarını zannedip Allah’a isyan edenleri de yüce Allah (cc), mallarıyla beraber yerin dibine geçirmiştir (28/76-82).
Bugün de, dünyanın çeşitli yörelerinde, özellikle de içinde yaşadığımız topraklarda zaman zaman depremler, sel felaketleri, büyük boyutlu yangınlar meydana gelmektedir. Hemen her felaketten sonra bu felaketlerin nedeni, niçini, nasılı üzerinde tartışmalar, konuşmalar ve yorumlar yapılır kimi bilgiçler tarafından. Ve sürekli olarak bir günah keçisi aranır bu felaketler için… Yok, hırsız, yok devlet sorumsuz, yok tedbir alınmamış, vb. sebepler ileri sürülür, bunlarla gündem oluşturulur haftalarca, hatta aylarca bununla meşgul olur asıl sorumlular ya da sorumsuzlar.
Peki, “asıl sorumlular kimlerdir?” diyerek konuya yaklaşacak olursak, sorumluların kimlerin olduğu ortaya çıkacaktır. Bunun için de her zaman olduğu gibi yine Kur’an’a müracaat etmemiz gerekir. Çünkü toplumlara gelen bu felaketler ilk olmadığı gibi son da değildir. O halde bu felaketlerin oluş nedenleri üzerinde, Kur’ani bir yaklaşımla durmak daha sağlıklı olacağı gibi, asıl sorumluların da kimler olduğu daha net anlaşılacaktır.
Yukarıda da ifade edildiği gibi, insanın yaratılış gayesi kendisini yaratana karşı kulluk etmektir. Yüce Allah (cc), kendisine kulluğun hangi esaslara göre yerine getirileceğini, resulleri aracılığıyla bildirmiştir. Ancak, insanın nankör ve cahil oluşu onun bu ilahi esaslardan yüz çevirip Yüce Allah’a isyan etmesine neden olmuştur.
Bugün Türkiye’de devletin ve devlete bağlı olan halkın yüce Allah’a karşı işledikleri suçlar ve yaptıkları isyanlar, hak-batıl mücadelesinin başladığı günden bugüne kadar yapılanların tümünü kapsamaktadır. Herbiri, bir kavmin yerle bir olmasına neden olan bu suçların ve isyanların hepsi, hem de aynı anda Türkiye’de (tabiiki dünyada da) işlenmektedir.
Hz. Nuh (as) kavminin umursamazlığı ve yoksulları küçümsemeleri, Hz. İbrahim (as) kavminin putlar önünde merasimler düzenleyerek taş ve beton yığınlarına tapmaları, Hz. Yusuf (as)’ın içinde yaşadığı Mısır toplumunun ve idarecilerinin hakkı batılla bulaştırmaları, Hz. Salih (as) kavminin başkalarının haklarına el uzatmaları, Hz. Lut (as) kavminin ahlaksızlığı, Hz. Şuayb (as) kavminin hırsızlık yaparak teraziyi eksik tartmaları, Ad kavminin inkârcı tutumları, Fir’avn’ın sınır tanımaz küstahlığı, Kureyş kavminin putperestliği, ahlaksızlıkları, zalimlikleri ve tarihin her döneminde davetçilere karşı işlenen saldırıların ve cinayetlerin tümü aynıyla, hatta daha şiddetli bir şekilde Türkiye’de yapılmaktadır. Yine, her dönemde var olan ve saltanat sahiplerine çanak yalayıcılığı yapan belamlar, nemelazımcılar, rejimin dümen suyunda küçük çıkar peşinde olanlar, hakkı batıla karıştırıp tağuti sistemin oluşturduğu gündem içinde bocalayanlar, müşrikler, münafıklar, ateistler, fasıklar ve mürtetler bugün de aynı şekilde mevcutturlar.
O halde, her biri bir kavmin yerlebir olmasına neden olan bunca suç, günah ve isyan bir arada olduğu halde niçin bu topluma topyekûn bir felaket gelmiyor? Bu sorunun cevabını Kur’an şöyle veriyor:
“Oysa sen onların içinde bulundukça Allah onlara azap edecek değildi. Ve onlar tevbe ederlerken de Allah onlara azap edecek değildi.” (8 ENFAL, 33)
Elbette ki, bu toplumda daveti duymayanlar, duyduğu halde daha tam mutmain olmayanlar da mevcuttur. Bu nedenle yüce Allah (cc), bunlara fırsat vermekte, onların azaplarını tehir etmektedir. Ancak yine yüce Allah (cc), kendisine karşı yapılan bunca isyanlara karşı insanları ve bu insanlara Hakkı ulaştırmayan nemelazımcıları uyarmak için zaman zaman sel, deprem ve büyük boyutlu yangınlarla imtihan etmekte, uyarmakta ve tevbe edip Hakka dönmelerini istemektedir. Bu uyarılara rağmen bildiklerini okuyanları da şu şekilde uyarmaktadır.
“(Öyle) bir fitneden sakının ki, aranızdan yalnız haksızlık edenlere erişmekle kalmak, (hepinize erişir). Bilin ki, Allah’ın azabı çetindir.” (8 ENFAL, 25)
Dikkat edecek olursak, bu iki ayette de (8.25.33) ağırlıklı olarak davetçiler, Hakkı bildikleri halde, değişik nedenlerle, gerçekleri ortaya koymayanlar uyarılmaktadır. Hatta şu ayet-i celilede daha açık bir şekilde uyarı ortaya konulmaktadır.
“Sizden önceki nesillerden akıllı kimselerin, yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan menetmeleri gerekmez miydi? Fakat onlar arasından, ancak kendilerini kurtardığımız pek az kişi böyle yaptı. Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine düşüp şımardılar ve suç işleyenler olup çıktılar.” (11 HUD, 116)
Görüldüğü gibi, toplumları uyarmak, Yüce Allah’a isyan etmemelerini söylemek, Hakkı ortaya koymak görevi o bozguncu toplumda bulunan akıllı kimselere verilmektedir. Bunlar sorumluluklarını yerine getirdikleri sürece toplumda saflar netleşecek; tevbe edenler ve isyanlarında ısrar edenler şeklinde kutuplaşma meydana gelecek, bunun üzerine yüce Allah (cc) hükmünü verecektir.
Ancak bugün, toplumu uyarması gereken akıllı kimseler, rejimin dümen suyunda hareket etmekte, oluşturulan suni gündemler içinde boğulup gitmektedirler. Yüce Allah’a karşı yapılan isyan ve tuğyan hareketlerini menetmeleri gerekenlerden kimileri, cezaevine girdikten sonra ya susmayı tercih etmektedirler, ya da Hakkın ölçülerini anlatmak yerine kendilerini anlatmaktadırlar. Kimileri ise, daha önce Kur’an ve Sünnet dışında hissi ve duygusal hareket ettiklerinden, belli bir zaman sonra topukları üzerinden geresin geri dönerek ya demokratik dinin mezheplerine tabi olmuşlar ya da bu demokratik mezheplerin liderlerinin yağdanlığı haline gelmişlerdir.
İşin en acı yönü, yüzleri kızarmadan peygamber varisliğine soyunanların içinde bulundukları durumdur. Bunlar, Hz. Peygamber (as)’ın hayatı boyunca, topluma, vahyi gerçekleri tebliğ ettiğini ve yalnızca Hakk’a davet ettiğini görmezlikten gelerek, ya İslam dışı konu ve olaylarla ya da demokratik sistemin oluşturduğu suni gündemlerle toplumu oyalamaktadırlar. Bunlar bu tutumlarıyla toplumun cahil kalmalarına, Tevhidi gerçeklerden habersiz olmalarına ve Hakk’a yönelmemelerine sebep olmaktadırlar. Cahil kalan ve Kur’ani gerçeklerden habersiz olan toplum bu halleriyle yüce Allah’a isyan etmekte, bunun sonucunda da sel felaketi, deprem ve yangınlarla dünyevi cezalara çarpılmaktadırlar. Bunun sorumluluğu da halkın olduğu kadar, onları uyarmayan âlimlerin (!) de üzerindedir.
Sonuç olarak, bugün toplumsal bozukluğun ve topluma gelen musibetlerin baş müsebbipleri, hakkı batıla bulayıp değişik nedenlerle gerçekleri gizleyen âlim olduklarını iddia edenlerdir. Bunlar, hem Kur’ani mesajı net bir şekilde topluma ulaştırmakla mükelleftirler, hem de Kur’ani gerçekleri topluma ulaştıran Müslüman davetçilere destek olmak zorundadırlar. Aksi halde Cumartesi gününe saygısızlık edenlere gerçekleri ulaştırmayan ve gerçekleri söyleyenlere destek olmayan nemelazımcılar gibi, maymunlar sıfatına bürünürler. Çünkü toplum şirk ve dalalet bataklığında yüzerken, Hakkı bildiğini iddia edenlerin duyarsız olmaları ve olaylara seyirci kalmaları, toplumsal günaha ve isyana ortak olmaları demektir (7/164-166)

admin

RELATED ARTICLES
LEAVE A COMMENT